Thursday, 30 September 2010
Tuesday, 28 September 2010
evrene sipariş
evren!
madem öyle senden şunları istiyorum..buraya açık seçik yazıyorum ki kaytaramayasın..herkes görsün..
biliyorum bu istediklerim sende mevcut..şimdi yazmaya başla siparişlerimi lütfen..ve de çabuk olsun :)
-Haftada en fazla 3 gün çalışırım o da canım sıklmasın diye çok fazla ve de insanlar biraz da meşgul gözükmeli değil mi?
He çalışma konusunu biraz açayım sora başıma ne işler açıyosun..Stresi olmasın..1 gr sitres olursa hemen bozuşuruz..benden demesi..
-Yılda çok fazla haftalarca tatil isterim..Mesela 8-10..ama istediğimde bu sayıyı arttırır indiririm..bu bana kalmış..zira bi bakarsın o sene bi yere gitmek canım istemez..ama bu bana kalsın evren'cim.
-Çok para istemem,verme..şöle ayda 1-2 bin avroya denk gelen bi param olsun yeter.üstü kalsın ;)
-Rengi turuncu olan bi pasaport istiyorum..meyerse o pasaportta bütün dünyanın vizeleri varmış ve de o dünya vatandaşı el kitabıymış..heheh şakka şakka gel gel istemiyom..
hadi canım sen :)
ha unutmadan not:2011'de Burning Man'e gideyim artık dimi?
madem öyle senden şunları istiyorum..buraya açık seçik yazıyorum ki kaytaramayasın..herkes görsün..
biliyorum bu istediklerim sende mevcut..şimdi yazmaya başla siparişlerimi lütfen..ve de çabuk olsun :)
-Haftada en fazla 3 gün çalışırım o da canım sıklmasın diye çok fazla ve de insanlar biraz da meşgul gözükmeli değil mi?
He çalışma konusunu biraz açayım sora başıma ne işler açıyosun..Stresi olmasın..1 gr sitres olursa hemen bozuşuruz..benden demesi..
-Yılda çok fazla haftalarca tatil isterim..Mesela 8-10..ama istediğimde bu sayıyı arttırır indiririm..bu bana kalmış..zira bi bakarsın o sene bi yere gitmek canım istemez..ama bu bana kalsın evren'cim.
-Çok para istemem,verme..şöle ayda 1-2 bin avroya denk gelen bi param olsun yeter.üstü kalsın ;)
-Rengi turuncu olan bi pasaport istiyorum..meyerse o pasaportta bütün dünyanın vizeleri varmış ve de o dünya vatandaşı el kitabıymış..heheh şakka şakka gel gel istemiyom..
hadi canım sen :)
ha unutmadan not:2011'de Burning Man'e gideyim artık dimi?
deli yanik dunya
her gecen gun ayni istekle kavrulan bir baskasini taniyorum...saga sola bakiyorum dunya kazan bizler kepce gezmek istiyoruz.
gezginleri seviyorum..gezdikce ve de yolda insanlarla tanistikca bunlarin belli basli ozleiiklerinin ayni paydada oldugunu goruyorum.genelde acik fikirli,arkadas canlisi,yeniliklere acik,luxten kisabilen,ozgurlugune duskun iyi tipler oluyor.
afferim herkes gezsin..sora bi bakalim ki gezmeyen kimse kalmasin..
gezginleri seviyorum..gezdikce ve de yolda insanlarla tanistikca bunlarin belli basli ozleiiklerinin ayni paydada oldugunu goruyorum.genelde acik fikirli,arkadas canlisi,yeniliklere acik,luxten kisabilen,ozgurlugune duskun iyi tipler oluyor.
afferim herkes gezsin..sora bi bakalim ki gezmeyen kimse kalmasin..
Sunday, 26 September 2010
eyvah eyvah
çanakkaleliyim,ülkemi ve insanlarını özledim,güneşe palamuta hasretim,kahkaha atmayı unutmuşum :)
allah razı olsun be ya!
allah razı olsun be ya!

Bir pazar günü
Yağmurlu bir gündü yine bugunkü gibi.Ev derli,toplu temiz her zamanki gibi.Evde dolanıyordu.Pazar gününün tembelliğiyle yarım kalmış bir iki şeyin ucundan tutuyordu.Kapı çaldı.İrkildi.Kimseyi tanımıyordu ki bu muhitte.Yeni taşınmış sayılırdı.İyiye işaret değildi.Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı hatta olduğu yerde dondu kaldı,aklında türlü kötü senaryolarda hemen baş karakteri ve yarın ki gazetelerde baş haberin kaynağını canlandırdı hızlıca.'Yabancı Uyruklu Kız Evinde Ölü bulundu'..Bu kadar paranoya nasıl oluyor da bir anda beyne nüfuz ediyor olacak şey değil.Demek ki beyin denen şey istendiğinde on numara çalışabiliyor,yeter ki tepki vericek bir durumu olsun.
'Off neler saçmalıyorum ben' diye elindeki bezi hızlıca fırlattı.Sanki evde bangır bangır müzik çalmıyormuş gibi çoraplarıyla ayaklarının ucuna basarak kapıya yanaştı,pat diye açıcak değildi ya delikten baktı.O da nesi?Kapıda genç bir kız.
'oh be!' diye nefes verdi bir an yine kafasındaki bütün istatistikleri çarklar şeklinde ilerletip bir kızın pazar günü başka bir kızı öldürme oranının çok yerlerde seyirinden cesaretle pat diye kapıyı açtı.Hop kilitli.Çatır çutur tangır tungur.Vücut içeride kafa dışarıda.
Kapıda kendi yaşlarında bir kız.Sarı uzun saçlı aynı ona benziyor.Uzun boylu,inceden bi tip,sevimlice.
'Dobry den?' (good day veya hello gibisinden) dedi.
'Dobry den!'den sonra İngilizce konuşmaya başladı ama zaten her üçümüzün de ana ve rahat olduğu dil bu olmadığı ve kız (hikayeyi anlatan ben dahil) hayatı kendi dilinden algıladığı için geri kalan diyaloğu kendi dilimde aktarıcam.
'Evde oturuyordum artık daha fazla durmak istemedim.Müziğinizi duyuyorum çoğu zaman'
'Oh çok özür dilerim sesi çok açık değildi ya?'
'Yo yo telaşlanmayın.Onun için gelmedim.Tam aksine! Bu çalan şarkıyı duydum da.. Siz de mi bu müziği çok seviyosunuz?Esasen geçen gün şunu dinlediğinizi de duymuştum!Peki şunun şu albümü nasıl sizce?Ya şu şarkı?Şu konserde bulunmuş muydunuz?Geçen ay burdaydılar' gibi paldır küldür bir diyaloğun içinde buluverdi kendini.
Çok gelişmiş beyninde ki hiç kimseninkinden farkı olmayan yapısının arka tarafta düşünceler birbiriyle yarışıyordu. 'Şii bu kız sapık mı?Deli mi?Ne diye sürekli beni dinlemiş durmuş bunca zaman?Alo kapa kızım kapıyı kapa kapa kapa kapa kapa!' diyen ses ona ait değildi.
Ah ya annesi hiç öğretmemişti ki bunları ona.Kendini korumak,birinden şüphelenmek,kapalı kapılar ardında kapalı yaşamak,hırsızdır,tecavüzcüdür bilumum tü kaka karakterden tırsmak,çocukken 'öcü',büyürken 'baba',okuldayken 'müdür',iş yerinde 'insan kaynakları departmanı' ile 'Cızz' denmemişti.Saf küçük bir kız gibi kalabilmişti sanıyorum ki bu sebeple.
Öte yandan ne vardı başka onu daha çok sevindiren,motive eden,yere yapıştırıp göğe çıkartan müzğin kendi kimyasından başka?Birisi çıkıp ona aynı müzikten hoşlandığını söylese değil korkmak havalara uçabilirdi aynı pencereden benzer bakış açısına sahip olduğu için karşındakiyle.Olası bir dost figürü bir pazar günü kapısını çalmıştı.
'Salı günleri şu radyodaki o programı hiç kaçırmıyorsunuz dikkatimden kaçmadı!'
'İçeri girmez misin?Çay yapmıştım.' dedi.
İçeri girdi,kapı kapandı,yağmur yağıyordu.
'Off neler saçmalıyorum ben' diye elindeki bezi hızlıca fırlattı.Sanki evde bangır bangır müzik çalmıyormuş gibi çoraplarıyla ayaklarının ucuna basarak kapıya yanaştı,pat diye açıcak değildi ya delikten baktı.O da nesi?Kapıda genç bir kız.
'oh be!' diye nefes verdi bir an yine kafasındaki bütün istatistikleri çarklar şeklinde ilerletip bir kızın pazar günü başka bir kızı öldürme oranının çok yerlerde seyirinden cesaretle pat diye kapıyı açtı.Hop kilitli.Çatır çutur tangır tungur.Vücut içeride kafa dışarıda.
Kapıda kendi yaşlarında bir kız.Sarı uzun saçlı aynı ona benziyor.Uzun boylu,inceden bi tip,sevimlice.
'Dobry den?' (good day veya hello gibisinden) dedi.
'Dobry den!'den sonra İngilizce konuşmaya başladı ama zaten her üçümüzün de ana ve rahat olduğu dil bu olmadığı ve kız (hikayeyi anlatan ben dahil) hayatı kendi dilinden algıladığı için geri kalan diyaloğu kendi dilimde aktarıcam.
'Evde oturuyordum artık daha fazla durmak istemedim.Müziğinizi duyuyorum çoğu zaman'
'Oh çok özür dilerim sesi çok açık değildi ya?'
'Yo yo telaşlanmayın.Onun için gelmedim.Tam aksine! Bu çalan şarkıyı duydum da.. Siz de mi bu müziği çok seviyosunuz?Esasen geçen gün şunu dinlediğinizi de duymuştum!Peki şunun şu albümü nasıl sizce?Ya şu şarkı?Şu konserde bulunmuş muydunuz?Geçen ay burdaydılar' gibi paldır küldür bir diyaloğun içinde buluverdi kendini.
Çok gelişmiş beyninde ki hiç kimseninkinden farkı olmayan yapısının arka tarafta düşünceler birbiriyle yarışıyordu. 'Şii bu kız sapık mı?Deli mi?Ne diye sürekli beni dinlemiş durmuş bunca zaman?Alo kapa kızım kapıyı kapa kapa kapa kapa kapa!' diyen ses ona ait değildi.
Ah ya annesi hiç öğretmemişti ki bunları ona.Kendini korumak,birinden şüphelenmek,kapalı kapılar ardında kapalı yaşamak,hırsızdır,tecavüzcüdür bilumum tü kaka karakterden tırsmak,çocukken 'öcü',büyürken 'baba',okuldayken 'müdür',iş yerinde 'insan kaynakları departmanı' ile 'Cızz' denmemişti.Saf küçük bir kız gibi kalabilmişti sanıyorum ki bu sebeple.
Öte yandan ne vardı başka onu daha çok sevindiren,motive eden,yere yapıştırıp göğe çıkartan müzğin kendi kimyasından başka?Birisi çıkıp ona aynı müzikten hoşlandığını söylese değil korkmak havalara uçabilirdi aynı pencereden benzer bakış açısına sahip olduğu için karşındakiyle.Olası bir dost figürü bir pazar günü kapısını çalmıştı.
'Salı günleri şu radyodaki o programı hiç kaçırmıyorsunuz dikkatimden kaçmadı!'
'İçeri girmez misin?Çay yapmıştım.' dedi.
İçeri girdi,kapı kapandı,yağmur yağıyordu.
etiketler:
hayali arkadaş,
müzik zevki,
paranoyaklık,
pazar günü,
saf,
tembel
Saturday, 25 September 2010
Dağılın bakiim silkelenin ve de kendinize gelin...
bu şarkıyı ben de çok severim..new york'tan canlı kayıtmış..
yalnız bu video'da beni rahatsız eden bir başlangıç var,rahatsız etmek sert bir kelime gibi kaldı ama neyse..
bu şarkının sözlerine bakarsak demek ki bir konser alanı dolusu seyirci de bir isyan söz konusu,sözlerini deşifre edeyim de tam olsun..
'nasıl ya kimse görmüyo mu savaş içindeyiz,hiç yolumuzu bulamadık'
wohooooooooo alkışlar kopuyo
'onlar ne derse desin..Peki ben nasıl böyle yanlış hissediyorum biri bana sölsin'
wohoooooo
'fırtına!sabahın ışığında (işte burda bir erkek sesi horoz gibi ses çıkarıyor) çok karanlığım,diycek hiç bir şeyim yok kendime bile donuk vaziyetteyim'..
Depresyondasın besbelli..yazıklar olsun bunca insan demek ki karalar bağlamış kaosun içinde debelenip duruyor..
Portishead - Roads
yalnız bu video'da beni rahatsız eden bir başlangıç var,rahatsız etmek sert bir kelime gibi kaldı ama neyse..
bu şarkının sözlerine bakarsak demek ki bir konser alanı dolusu seyirci de bir isyan söz konusu,sözlerini deşifre edeyim de tam olsun..
'nasıl ya kimse görmüyo mu savaş içindeyiz,hiç yolumuzu bulamadık'
wohooooooooo alkışlar kopuyo
'onlar ne derse desin..Peki ben nasıl böyle yanlış hissediyorum biri bana sölsin'
wohoooooo
'fırtına!sabahın ışığında (işte burda bir erkek sesi horoz gibi ses çıkarıyor) çok karanlığım,diycek hiç bir şeyim yok kendime bile donuk vaziyetteyim'..
Depresyondasın besbelli..yazıklar olsun bunca insan demek ki karalar bağlamış kaosun içinde debelenip duruyor..
Portishead - Roads
Tuesday, 21 September 2010
Sunday, 19 September 2010
Love me two times baby!
bazen neden hayatımın filmlerdeki gibi olmadığını merak ediyorum..en iyisi filmin sonuna kadar bekleyip görelim..
yine de yani neden olmasın..bir gün plajda yürürken dünyanın en tatlı serseri rock starı (ki onu çekici kılan bitmek bitmeyen iç çatışmaları,dünyayla kavga edişi sırasından dışarıdan cool gözükmesi belki de) tarafından evime kadar takip edilsem,biraz deli halleri içinde (çünkü ağaçtan tırmanıp katıma gelmiş) bana takip ettiğini söylemiş,neden diye sorduğumda 'you are the one' demiş,öpmüş olsa neden olmasın ki?
nietzsche said 'all great things must first wear terrifying and monstrous masks in order to inscribe themselves on the hearts of humanity'
çok fazla niçe okunmamalı tarafındayım.tokatlıyor sizi aykırı herif!
william blake ne demiş peki de bu grubun ismine ilham kaynağı olmuş :
'when the doors of perception are cleansed,everything would appear as they are..'

yaratılıştan kaçmanın veya ona koşarak ulaşmanın en kolay yollarından birisidir jim'in çokça başvurduğu bu yol,acid..hayatı ve gözünle gördüklerini algılamanda devrim yaratıyor..bu sayede algının kapıları açılıyor ve nesneler,kişiler,herşey esas olduğu hali ile görünmeye başlıyor artık..akışkan ve başka..
evet herşey güzel başlar…come on baby light my fire..yeah do it..break on through to the other side..oh jezuz..gençlik ne güzel şey..Özgür olmak..
gençler..evren'i anlamakta ve hissettmekteler Jim 'Deadly..All the history of the world is on its scales.All people,all actions…We're all just little pictures on its scales.',grubun klavyecisi Ray; evrenin mükemmel bir şekilde faaliyette olup fakat kendisini içine hapsolmuş gibi hissettiğini,diğeri acı içinde diğeri de lizard king olduğunu zikrediyor.alınan bu kimyasallar insanın içini dışına çıkarıyor..neysen o..
'this is the end beautiful friend..this is the end my only friend..kill the father!fuck the mother!' derken o artık kendinde değil..bambaşka bir alemde..asidin ve başka uyuşturucuların, şöhretin getirdiği tatlı bağımlılığa karışıyor..artık sahnede devleşen bu genç,kendini kral sanıp,kaybediyor yine..
ve Newy York..1967'deyiz..Binler hayranı..ama yin de 'people are strange when you are stranger people look ugly when you are down'
Vietnam..son hızıyla orada..Bombalar düşüyor..Amerika çiçek dünyası içinde uyşturuluyor,bir yanda bombalar düşüyor,bir yanda çiçek çocuklar açıyor..Sene 1967..Andy Warhol ile bile tanıştırılıyor.
'I believe in a long prolonged derangement of the senses to attain the unknown.Although I live in the subconscious, our pale reason hides the infinite from us.
Sahneden polise laf sokarken konser yarıda kesiliyo,tutuklanıyor..

(bu arada bu resimdeki kalabalığa şaştım doğrusu!nereye bakıyosunuz napiyosunuz?bi şaşırın bi tepki verin..maloş gibi duruyosunuz!)
'Let's just say I was testing the bounds of reality. That's all.I was curious.I kind of always preferred to be hated,like erich von stream in the movies..The man you love to hate.It was meant to be ironic..like courage wants to laugh.An essentially stupid situation.I go out on the stage and howl for people.ın me they see exactly what they want t see.Some say lizard king,whatever that means.Or some black-clad leather demon,whatever that means.But really,I think of myself as a sensitive,intelligent human being..but with the soul of a clown always forces me to blow it at the most crucial moments.I'm a fake hero..A joke that god's played on me.'
Love me two times..
Sonrası karışık,hatları karışmış.Fazla asitten söyleyemez,sahnede ayakta duramaz,çalamaz,albüm kaydı yapamaz olmuş..En son konserlerinde seyirciye penisini göstermek isterken ortalık karışıyor..Jim çoktan broke through to the other side..Ciddi ciddi yargılanıyor..Ceza alıyor.Paris'e taşınıyor..

Pam!! tatlı Pam ise her şart altında orada..tripte,çiçek çocukken,serseri bir pislikken,aldatılırken ve de ilahlaşırken hep 'the one' ..her şeye rağmen jim'in gözlerine acizce bakan ve 'what do you want me to do baby!' diyen the one..kendisini dolaba kapatıp,evi ateşe veren adamın yanında olan Pam..
Paris'te bir küvette cansız bedeniyle oracıkta yatarken iç çeken de o.
Ben ise Pére LAchaise'de ziyaretine gittiğimde keyfi yerindeydi..artık asid kullanmadığından pek çok ünlü arkadaşlarıyla beraber hoşça vakit geçirdiğinden hatta gerorge bizet,oscar wilde,balzac,amet kaya,marcel proust ile arada lafladıklarından bile bahsetmişti.
'They're waiting to take us into the severed garden.You know how pale and wanton thrillful comes death in strange hour unannounced,unplanned for,like a scaring,over friendly guest you've brought to bed.Death makes angels of us all and gives us wings where we have shoulders smooth as ravens' claws.
No more money,
No more fancy dress,
This other kingdom seems by far the best,until its other jaw reveals incest and loose obedience to a vegetable law.I will not go.I prefer a feast of friends to a giant family.'
Jim 27 yaşındayken onca kimyasala kalbi dayanamıyor ve hayata veda ediyor.Merak edilen şey hep isediği gibi 'acı gidip mutluluğu beraberinde getirmiş miydi ölüm?Bunu ancak biz de yüzleşince öğrenebileceğiz.
Pam is onu 3 sene sonra yakaladı olduğu yerde..
yine de yani neden olmasın..bir gün plajda yürürken dünyanın en tatlı serseri rock starı (ki onu çekici kılan bitmek bitmeyen iç çatışmaları,dünyayla kavga edişi sırasından dışarıdan cool gözükmesi belki de) tarafından evime kadar takip edilsem,biraz deli halleri içinde (çünkü ağaçtan tırmanıp katıma gelmiş) bana takip ettiğini söylemiş,neden diye sorduğumda 'you are the one' demiş,öpmüş olsa neden olmasın ki?
nietzsche said 'all great things must first wear terrifying and monstrous masks in order to inscribe themselves on the hearts of humanity'
çok fazla niçe okunmamalı tarafındayım.tokatlıyor sizi aykırı herif!
william blake ne demiş peki de bu grubun ismine ilham kaynağı olmuş :
'when the doors of perception are cleansed,everything would appear as they are..'

yaratılıştan kaçmanın veya ona koşarak ulaşmanın en kolay yollarından birisidir jim'in çokça başvurduğu bu yol,acid..hayatı ve gözünle gördüklerini algılamanda devrim yaratıyor..bu sayede algının kapıları açılıyor ve nesneler,kişiler,herşey esas olduğu hali ile görünmeye başlıyor artık..akışkan ve başka..
evet herşey güzel başlar…come on baby light my fire..yeah do it..break on through to the other side..oh jezuz..gençlik ne güzel şey..Özgür olmak..
gençler..evren'i anlamakta ve hissettmekteler Jim 'Deadly..All the history of the world is on its scales.All people,all actions…We're all just little pictures on its scales.',grubun klavyecisi Ray; evrenin mükemmel bir şekilde faaliyette olup fakat kendisini içine hapsolmuş gibi hissettiğini,diğeri acı içinde diğeri de lizard king olduğunu zikrediyor.alınan bu kimyasallar insanın içini dışına çıkarıyor..neysen o..
'this is the end beautiful friend..this is the end my only friend..kill the father!fuck the mother!' derken o artık kendinde değil..bambaşka bir alemde..asidin ve başka uyuşturucuların, şöhretin getirdiği tatlı bağımlılığa karışıyor..artık sahnede devleşen bu genç,kendini kral sanıp,kaybediyor yine..
ve Newy York..1967'deyiz..Binler hayranı..ama yin de 'people are strange when you are stranger people look ugly when you are down'
Vietnam..son hızıyla orada..Bombalar düşüyor..Amerika çiçek dünyası içinde uyşturuluyor,bir yanda bombalar düşüyor,bir yanda çiçek çocuklar açıyor..Sene 1967..Andy Warhol ile bile tanıştırılıyor.
'I believe in a long prolonged derangement of the senses to attain the unknown.Although I live in the subconscious, our pale reason hides the infinite from us.
Sahneden polise laf sokarken konser yarıda kesiliyo,tutuklanıyor..

(bu arada bu resimdeki kalabalığa şaştım doğrusu!nereye bakıyosunuz napiyosunuz?bi şaşırın bi tepki verin..maloş gibi duruyosunuz!)
'Let's just say I was testing the bounds of reality. That's all.I was curious.I kind of always preferred to be hated,like erich von stream in the movies..The man you love to hate.It was meant to be ironic..like courage wants to laugh.An essentially stupid situation.I go out on the stage and howl for people.ın me they see exactly what they want t see.Some say lizard king,whatever that means.Or some black-clad leather demon,whatever that means.But really,I think of myself as a sensitive,intelligent human being..but with the soul of a clown always forces me to blow it at the most crucial moments.I'm a fake hero..A joke that god's played on me.'
Love me two times..
Sonrası karışık,hatları karışmış.Fazla asitten söyleyemez,sahnede ayakta duramaz,çalamaz,albüm kaydı yapamaz olmuş..En son konserlerinde seyirciye penisini göstermek isterken ortalık karışıyor..Jim çoktan broke through to the other side..Ciddi ciddi yargılanıyor..Ceza alıyor.Paris'e taşınıyor..

Pam!! tatlı Pam ise her şart altında orada..tripte,çiçek çocukken,serseri bir pislikken,aldatılırken ve de ilahlaşırken hep 'the one' ..her şeye rağmen jim'in gözlerine acizce bakan ve 'what do you want me to do baby!' diyen the one..kendisini dolaba kapatıp,evi ateşe veren adamın yanında olan Pam..
Paris'te bir küvette cansız bedeniyle oracıkta yatarken iç çeken de o.
Ben ise Pére LAchaise'de ziyaretine gittiğimde keyfi yerindeydi..artık asid kullanmadığından pek çok ünlü arkadaşlarıyla beraber hoşça vakit geçirdiğinden hatta gerorge bizet,oscar wilde,balzac,amet kaya,marcel proust ile arada lafladıklarından bile bahsetmişti.
'They're waiting to take us into the severed garden.You know how pale and wanton thrillful comes death in strange hour unannounced,unplanned for,like a scaring,over friendly guest you've brought to bed.Death makes angels of us all and gives us wings where we have shoulders smooth as ravens' claws.
No more money,
No more fancy dress,
This other kingdom seems by far the best,until its other jaw reveals incest and loose obedience to a vegetable law.I will not go.I prefer a feast of friends to a giant family.'
Jim 27 yaşındayken onca kimyasala kalbi dayanamıyor ve hayata veda ediyor.Merak edilen şey hep isediği gibi 'acı gidip mutluluğu beraberinde getirmiş miydi ölüm?Bunu ancak biz de yüzleşince öğrenebileceğiz.
Pam is onu 3 sene sonra yakaladı olduğu yerde..
Saturday, 18 September 2010
can yücel
…
Yemek de boş içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.
Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için;
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.
Tam zamanında okşamalısın basını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.
Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.
Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuğu.
Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon'da Hasan Ağabey' in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.
Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.
Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.
Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.
Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.
Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.
Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.
Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.
Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.
Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.
Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında âşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.
Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.
Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.
Haydi, şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi, kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI
Yemek de boş içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.
Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için;
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.
Tam zamanında okşamalısın basını
O üzüm gözlü çocuğun
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.
Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.
Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuğu.
Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon'da Hasan Ağabey' in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki uzatasın elini bir parça.
Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.
Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.
Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.
Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.
Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.
Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.
Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.
Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.
Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.
Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında âşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.
Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.
Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.
Haydi, şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi, kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI
Tool - Schism
i love the drums!!!!!
hastalıklı bence bunu yaratanlar..nerde hangi kafayla yazıyosunuz bunları,çiziyosunuz anlamıyorum ki..highken izleyince bi şekil oluyo da başkaları anlamaz ki bunu güzel kardeşim..
hastalıklı bence bunu yaratanlar..nerde hangi kafayla yazıyosunuz bunları,çiziyosunuz anlamıyorum ki..highken izleyince bi şekil oluyo da başkaları anlamaz ki bunu güzel kardeşim..
Modern İlişkiler,Manhattan,Bugün

bu güne kadar 3 woody allen filmi izledim.Sırayla;
Vicky Cristina Barcelona
Annie Hall
Manhattan
3 ünü de sevdim.Film eleştirmeni deilsem de gördüklerimi ve üzerimdeki etkisini açıklamak istedim biraz.
Modern dünyanın kadın erkek ilişkileri üzerine kafa yormayı seviyor anlaşılan allen,ayna tutuyor da denebilir belki de..
Temelde filmlerinde görülen ilişkiler yadırganıcak türden değil çünkü kendinizi Annie Hall'da görebilir,Vicky Cristina'da net bulabilir (I don't know what I want but I know what I don't want),Manhattan'daki gibi ilişkileri de çevrenizde görüp duyabilirsiniz.
Manhattan’a gelince..Sene 1979'da çekilmiş…
‘Chapter One:"He adored New York City.He idolised it all out of proportion. " diye başlıyor kitabının ilk satırlarını oluşturmaya çalışıyor,her zamanki gibi New York hayranlığını bir şekilde yansıtıyor,siyah-beyaz fonda New York’un kalabalık caddelerini,insanlarını,trafiğini ve tabi Manahattan Köprüsü’nü görüyoruz.

5 ana karakter etrafında dönüyor hikaye.
..Spoiler’lı karakterler..
-Uzun yıllardır evli olan bir çift,aldatan bir koca..
-Hiç bir şeyden haberi olamayan bir eş.
Evlilikten her defasında soğutan aynalardan birisi.Kocasına sorsanız karısını seviyor ama diğer kadınlarda da onu çeken hep birşeylerin olduğunu söylüyor.
-Isaac (Woody),17 yaşında bir kızla takılıyor, babası yaşında olduğunu hatta babasını dövebilecek yaşta olduğunu söylüyor,hem takılıyor hem de ‘sen daha çocuksun’ diye sanki bir suçu varmış gibi hissettiriyor kıza.
Bence kız çok tatlı özellikle ses tonu..Mimikleri de çok olması gerekitği gibi.Kendinden büyüklerle gezen,ne yapması gerektiğini çok da bilemeyen ve de bir miktar hep sevgilisini onaylayan,ona bişey katmaktan ziyade uydusu gibi yanında dolanan bir hali var.

-Sonradan aldatmaya konu olan kadın Mary (Diane Keaton,daha önce Annie Hall’da izlediğim) Woody’nin kız arkadaşı oluyor bir süre.Bunu sağlayan da aldatan konumundaki eş.’Neden Mary ile çıkmıyorsun senden hoşlandığını söyledi!’
Mary tekrar aldatan eşe dönüyor,karı-koca boşanıyor.

Woody ise bu sırada Mary için 17’lik kızı terk etmişti..O da terk edilip boşta kalınca bencilce lolitaya koşuyo.Hatta kız kendi hayatına yön çizmek için Londra’ya okumaya gidiyorken son derece bencilce onu bu yoldan çevirmek istiyor.
Diyeceğim o ki:Saf bir şekilde bütün ilişkiler ‘ilkel amaç’ etrafında dönüp duruyor.Derinlik yok,sığlarda seyir...net bir şekilde görebiliyorsunuz bunu.
Filmin önemli sahnelerinden birinde Woody aynı zamanda kitap yazmaya çalışıyor.Kısa bir hikayenin konusunu oluşturmaya çalışırken şunları sıralıyor Isaac karakteri ki ;
“People in Manhattan are constantly creating these real unnecessary neurotic problems for themselves that keep them from dealing with more terrifying unsolvable problems about the universe.”
Bu bana oldukça tanıdık geldi.Bir anda siyah-beyaz çekilmiş bu filmden çıktı ve yanıma oturuverdi.Size de tanıdık geliyor mu?
Belki gençlikte olan budur..belki en büyük şehirlerde kendimizi 'real unnecessary neurotic' problemlerle boğuşturmyayı seviyoruzdur,belki de esas resmi görmekten kaçınıyoruzdur.Ne varsa perdenin arkasında yüzleşmek istemiyoruzdur.Kolay olanı (neyse o bilmiyorum) onu seçmek istemiyoruzdur.Sanırım ben de çabalamayı,tabirle çamurda yuvarlanmayı,dövüşmeyi seviyorum.Bu cümleyi o sebeple tarihin tozlu sahnelerinden çıkartıp önüme koymak istedim.'woody de diyor manhattan'da sene 79'ken ilişkiler böyle imiş sene 2010 kimileri hiç değişmemiş...'
Thursday, 16 September 2010
ne çay içermisiz!

Türkiye’de her gün 245 milyon bardak çay tüketiliyor. Kişi başına tüketim yılda 1250 bardağı buluyor.
Dunya çay pazarı 18 milyar dolara ulaştı.
Dünya çay tüketiminin yüzde 97’si siyah, yüzde 3’ü yeşil çaydan oluşuyor.
Dünyada 30 ülkede çay yetiştiriliyor. Toplam üretimin yüzde 80’i Asya’da.
Türkiye’de çay sektörü 213 bin ton üretimle 2.25 milyar TL’lik hacim ulaşıyor.
Türkiye dünyanın en büyük 5’inci çay üreticisi. Dünya üretiminin yaklaşık yüzde 6’sını karşılıyor.
Pazarın yüzde 38’ini 80 bin tonla ev dışı tüketim, yüzde 62’sini 133 bin tonla perakende oluşturuyor.
Bitki ve meyve çayları 729 tonla pazardan yüzde 1 pay alıyor.
Türkiye’de günlük 245 milyon bardak çay tüketiliyor. Kişi başına düşen yıllık çay tüketimi ise 3 kilo.
Türkiye’de 200 bin çay üreticisi ve 300’e yakın işleme-paketleme tesisi bulunuyor.
Türkiye’de toplam 758 bin dekar alanda çay tarımı yapılıyor.
Monday, 13 September 2010
Konserde hacı olmak
of of kadar seviniyorum ki güzel müzik yaratıcıları yaşıyo ben de dinleyip mest oluyorum diye..hele ki canlı performansları bunların?
Çok şükür şu zamana kadar kimleri kimleri izledim sahnede..
Neyse inanilir gibi degil..o konserle ilgili anilarim hala cok canli..
Kac sene onceydi diye dusundum,bulamadim,bir baktim 1 hafta önce 3 sene olmuş.2007'nin 7 eylülü.
Canim Istanbul Boğaz`nin en guzel yerine kelebek gibi konmuş Kuruçeşme Arena`daydik.Tool konseriydi..
Yaz gecesiydi..arka yanda köprü,esen tatlı bir boğaz rüzgarı..
Binler toplanmis,hepimiz adeta sahneye kitlenmiştik.
Alex Gray`in (işlerine bir göz atmanızı tavsiye ederim) görsel,maynard`in ezgisel dehasi ile a-de-ta kendimizden geciyorduk.
ben mesela görsellere dalıp çıkamıyordum,oldukça arkadan eşlik etmeme rağmen sanki oracıktaydım.renkler,şekiller birbirine girip çıktıkça başka bir olguyu anlatıyor veya andırıyodu..
parca parca ustune eklenikce kalabaligin ayaklari yere degmiyordu.yine gözler kapanıp müziğin kendisi olunuyordu zaman zaman..
jambi
ions intro
stinkfist(ext)
46&2
schism(ext)
lost keys
rosetta stoned
flood
lateralus(danny solo)
vicarious
aenima
Cok net hatirliyorum ağzim bir karış açık,gözlerim görsel sölen! etkisiyle boş boş sağa sola bakiyodum.
`grup bizi aldi,yükseltti yükseltti yükseltti,konser bitimi yere firlatti`. demiştim.
Iste aynen benim gibi hala hipnozda olan bir arkadasim `Haci olduk!` demisti.
en sevdiğim tool parçalarından saadece birisi..
We barely remember who or what came before this precious moment,
We are choosing to be here right now. Hold on, stay inside
This holy reality, this holy experience.
Choosing to be here in
This body. This body holding me. Be my reminder here that I am not alone in
This body, this body holding me, feeling eternal
All this pain is an illusion.
Alive, I
In this holy reality, in this holy experience. Choosing to be here in
This body. This body holding me. Be my reminder here that I am not alone in
This body, this body holding me, feeling eternal
All this pain is an illusion.
Twirling round with this familiar parabol.
Spinning, weaving round each new experience.
Recognize this as a holy gift and celebrate this chance to be alive and breathing.
This body holding me reminds me of my own mortality.
Embrace this moment. Remember. we are eternal.
All this pain is an illusion.
Thursday, 9 September 2010
amacımı açıklıyoruuuum!

esasen bu blogu açtığımda adı ilk 'The Rootless Traveller'dı.
gezerken kendimi aynen öyle hissettiğim için uygun görmüştüm..hiç bir yere ait hissetmiyordum kendimi,nereye gitsem oralı oluvermenin (fiziksel olarak bukalemun gibi bişeyim sanırım) yanı sıra hemen ordan ayrılabiliyordum da..
esasen değişen bir şey yok fakat daha yerleşik bir yaşantım var son 1 senedir o sebeple sağa sola giydirmeler yaptığım için 'ileri geri konuşma köşesi' yaptım..
herneyse diyceim o ki amacımı buraya yazayım da hem kendim unutmiyim hem de okudukça gerçekleştirmek için bir heyecan gelsin :)
6 ay..
Koca 2 kıta ve adalar..
İlk turumun adı 'Grand Asia Tour'..asya'da aklınıza neresi geliyosa..çin,vietnam,laos,kamboçya,tayland,endonezya,avustralya,vb..
Gezicem ve o zaman daha anlamlı günlüker tutucam ve belki de bastırıcam bu defa..yani okunsun okunmasın..bunu yapmak istiyorum..
2. 6 ay..
Koca 1 kıta ve adalar..
İkinci turumun adı da ne olsun 'Great Latin America Tour' olsun..Güney Amerika'da ne kadar ülke ve ada varsa bir bir gezicem..ve de aynen düzenli günlükler tutucam,fotoğraflarıma daha özen göstericem ve de bunu da basıcam :)
İki turda da yalnız geziyorum..en güzeli..en verimlisi...
Bütçe:Asya için aşağı yukarı 5.000Euro düşünüyorum..Diğeri için de bir o kadar gerekir sanırım..3 aşşağı 5 yukarı..
Hatta bugünün bayram olması sebebiyle çocukluğumuzun unutulmaz ismi barış manço'nun şarkısı bir ilham verdi..daha doğrusu barış manço'nun kendisi..gezilerimin temasını 'Çocuk' yapabilirim..dünyadaki çocuklara dikkat çekerim..yapılmış veya orjinal bir proje olması umrumda değil..
Şimdiki hedefim bu geziler için paraları kumbaralara doldurmak :)
Söz veriyorum kendime..
Sevgiler,
Köksüz Gezgin Pınar
Sunday, 5 September 2010
soundtrack'ler
müzisyen olsaydım kesin bir kere hayatımda güzel bir filmin soundtrackini yapmak isterdim..çok güzel soundtrackler dinliyorum..ne gücel...
Saturday, 4 September 2010
Nefes kesici...
İşte bundan bahsediyorum.saçımı başımı yolucam!
Herkes uğruna hayatın bütün enerjisini harcayabileceği şeyi yapsın..
'belki zengin olmiycam hiç bir zaman ama hep sevdiğim işi yaptım' diyebilmeli..
Bu tokat bana da geliyor..
Subscribe to:
Posts (Atom)