
bu güne kadar 3 woody allen filmi izledim.Sırayla;
Vicky Cristina Barcelona
Annie Hall
Manhattan
3 ünü de sevdim.Film eleştirmeni deilsem de gördüklerimi ve üzerimdeki etkisini açıklamak istedim biraz.
Modern dünyanın kadın erkek ilişkileri üzerine kafa yormayı seviyor anlaşılan allen,ayna tutuyor da denebilir belki de..
Temelde filmlerinde görülen ilişkiler yadırganıcak türden değil çünkü kendinizi Annie Hall'da görebilir,Vicky Cristina'da net bulabilir (I don't know what I want but I know what I don't want),Manhattan'daki gibi ilişkileri de çevrenizde görüp duyabilirsiniz.
Manhattan’a gelince..Sene 1979'da çekilmiş…
‘Chapter One:"He adored New York City.He idolised it all out of proportion. " diye başlıyor kitabının ilk satırlarını oluşturmaya çalışıyor,her zamanki gibi New York hayranlığını bir şekilde yansıtıyor,siyah-beyaz fonda New York’un kalabalık caddelerini,insanlarını,trafiğini ve tabi Manahattan Köprüsü’nü görüyoruz.

5 ana karakter etrafında dönüyor hikaye.
..Spoiler’lı karakterler..
-Uzun yıllardır evli olan bir çift,aldatan bir koca..
-Hiç bir şeyden haberi olamayan bir eş.
Evlilikten her defasında soğutan aynalardan birisi.Kocasına sorsanız karısını seviyor ama diğer kadınlarda da onu çeken hep birşeylerin olduğunu söylüyor.
-Isaac (Woody),17 yaşında bir kızla takılıyor, babası yaşında olduğunu hatta babasını dövebilecek yaşta olduğunu söylüyor,hem takılıyor hem de ‘sen daha çocuksun’ diye sanki bir suçu varmış gibi hissettiriyor kıza.
Bence kız çok tatlı özellikle ses tonu..Mimikleri de çok olması gerekitği gibi.Kendinden büyüklerle gezen,ne yapması gerektiğini çok da bilemeyen ve de bir miktar hep sevgilisini onaylayan,ona bişey katmaktan ziyade uydusu gibi yanında dolanan bir hali var.

-Sonradan aldatmaya konu olan kadın Mary (Diane Keaton,daha önce Annie Hall’da izlediğim) Woody’nin kız arkadaşı oluyor bir süre.Bunu sağlayan da aldatan konumundaki eş.’Neden Mary ile çıkmıyorsun senden hoşlandığını söyledi!’
Mary tekrar aldatan eşe dönüyor,karı-koca boşanıyor.

Woody ise bu sırada Mary için 17’lik kızı terk etmişti..O da terk edilip boşta kalınca bencilce lolitaya koşuyo.Hatta kız kendi hayatına yön çizmek için Londra’ya okumaya gidiyorken son derece bencilce onu bu yoldan çevirmek istiyor.
Diyeceğim o ki:Saf bir şekilde bütün ilişkiler ‘ilkel amaç’ etrafında dönüp duruyor.Derinlik yok,sığlarda seyir...net bir şekilde görebiliyorsunuz bunu.
Filmin önemli sahnelerinden birinde Woody aynı zamanda kitap yazmaya çalışıyor.Kısa bir hikayenin konusunu oluşturmaya çalışırken şunları sıralıyor Isaac karakteri ki ;
“People in Manhattan are constantly creating these real unnecessary neurotic problems for themselves that keep them from dealing with more terrifying unsolvable problems about the universe.”
Bu bana oldukça tanıdık geldi.Bir anda siyah-beyaz çekilmiş bu filmden çıktı ve yanıma oturuverdi.Size de tanıdık geliyor mu?
Belki gençlikte olan budur..belki en büyük şehirlerde kendimizi 'real unnecessary neurotic' problemlerle boğuşturmyayı seviyoruzdur,belki de esas resmi görmekten kaçınıyoruzdur.Ne varsa perdenin arkasında yüzleşmek istemiyoruzdur.Kolay olanı (neyse o bilmiyorum) onu seçmek istemiyoruzdur.Sanırım ben de çabalamayı,tabirle çamurda yuvarlanmayı,dövüşmeyi seviyorum.Bu cümleyi o sebeple tarihin tozlu sahnelerinden çıkartıp önüme koymak istedim.'woody de diyor manhattan'da sene 79'ken ilişkiler böyle imiş sene 2010 kimileri hiç değişmemiş...'
No comments:
Post a Comment