Sunday, 26 September 2010

Bir pazar günü

Yağmurlu bir gündü yine bugunkü gibi.Ev derli,toplu temiz her zamanki gibi.Evde dolanıyordu.Pazar gününün tembelliğiyle yarım kalmış bir iki şeyin ucundan tutuyordu.Kapı çaldı.İrkildi.Kimseyi tanımıyordu ki bu muhitte.Yeni taşınmış sayılırdı.İyiye işaret değildi.Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı hatta olduğu yerde dondu kaldı,aklında türlü kötü senaryolarda hemen baş karakteri ve yarın ki gazetelerde baş haberin kaynağını canlandırdı hızlıca.'Yabancı Uyruklu Kız Evinde Ölü bulundu'..Bu kadar paranoya nasıl oluyor da bir anda beyne nüfuz ediyor olacak şey değil.Demek ki beyin denen şey istendiğinde on numara çalışabiliyor,yeter ki tepki vericek bir durumu olsun.

'Off neler saçmalıyorum ben' diye elindeki bezi hızlıca fırlattı.Sanki evde bangır bangır müzik çalmıyormuş gibi çoraplarıyla ayaklarının ucuna basarak kapıya yanaştı,pat diye açıcak değildi ya delikten baktı.O da nesi?Kapıda genç bir kız.

'oh be!' diye nefes verdi bir an yine kafasındaki bütün istatistikleri çarklar şeklinde ilerletip bir kızın pazar günü başka bir kızı öldürme oranının çok yerlerde seyirinden cesaretle pat diye kapıyı açtı.Hop kilitli.Çatır çutur tangır tungur.Vücut içeride kafa dışarıda.

Kapıda kendi yaşlarında bir kız.Sarı uzun saçlı aynı ona benziyor.Uzun boylu,inceden bi tip,sevimlice.

'Dobry den?' (good day veya hello gibisinden) dedi.

'Dobry den!'den sonra İngilizce konuşmaya başladı ama zaten her üçümüzün de ana ve rahat olduğu dil bu olmadığı ve kız (hikayeyi anlatan ben dahil) hayatı kendi dilinden algıladığı için geri kalan diyaloğu kendi dilimde aktarıcam.

'Evde oturuyordum artık daha fazla durmak istemedim.Müziğinizi duyuyorum çoğu zaman'

'Oh çok özür dilerim sesi çok açık değildi ya?'

'Yo yo telaşlanmayın.Onun için gelmedim.Tam aksine! Bu çalan şarkıyı duydum da.. Siz de mi bu müziği çok seviyosunuz?Esasen geçen gün şunu dinlediğinizi de duymuştum!Peki şunun şu albümü nasıl sizce?Ya şu şarkı?Şu konserde bulunmuş muydunuz?Geçen ay burdaydılar' gibi paldır küldür bir diyaloğun içinde buluverdi kendini.

Çok gelişmiş beyninde ki hiç kimseninkinden farkı olmayan yapısının arka tarafta düşünceler birbiriyle yarışıyordu. 'Şii bu kız sapık mı?Deli mi?Ne diye sürekli beni dinlemiş durmuş bunca zaman?Alo kapa kızım kapıyı kapa kapa kapa kapa kapa!' diyen ses ona ait değildi.

Ah ya annesi hiç öğretmemişti ki bunları ona.Kendini korumak,birinden şüphelenmek,kapalı kapılar ardında kapalı yaşamak,hırsızdır,tecavüzcüdür bilumum tü kaka karakterden tırsmak,çocukken 'öcü',büyürken 'baba',okuldayken 'müdür',iş yerinde 'insan kaynakları departmanı' ile 'Cızz' denmemişti.Saf küçük bir kız gibi kalabilmişti sanıyorum ki bu sebeple.

Öte yandan ne vardı başka onu daha çok sevindiren,motive eden,yere yapıştırıp göğe çıkartan müzğin kendi kimyasından başka?Birisi çıkıp ona aynı müzikten hoşlandığını söylese değil korkmak havalara uçabilirdi aynı pencereden benzer bakış açısına sahip olduğu için karşındakiyle.Olası bir dost figürü bir pazar günü kapısını çalmıştı.

'Salı günleri şu radyodaki o programı hiç kaçırmıyorsunuz dikkatimden kaçmadı!'

'İçeri girmez misin?Çay yapmıştım.' dedi.

İçeri girdi,kapı kapandı,yağmur yağıyordu.

No comments:

Post a Comment